4 Mayıs 2015 Pazartesi

MEMLEKET HAVASI - YOL DURUMU - MİGREN


Hafta sonumuz önceden planlanmıştı.1 Mayıs sabahı erkenden yola çıkacaktık.Belki kahvaltıyı da yolda yapar keyifle yola devam ederdik, annemlere ulaşana kadar.Ertesi gün Nazilli pazarını pazar duasıyla açmak ve bu anı kaydetmek istemiştim.Perşembe gecesi başlayan migren krizim nedeniyle herşey hayal oldu.Sabah ilk işim ilacımı almak oldu ki en azından 1-2 saate ağrım geçsin ve ailem beni iyi görsün.Ama olmadı durum gittikçe kötüleşti, yol işkenceye dönüştü:(( cuma, cumartesi ve pazar geçmeyen ve birbirini tetikleyen ağrılar...hayatla tüm bağlantım kesildi.Annem ve babamın o halime üzülmesi de en kötüsü oldu.Hala kendime gelebilmiş değilim, durum hala pek iç açıcı değil anlayacağınız.

Burada paylaşacağım fotoğraflar dönüş yolunda çektiklerim.Eh ilaçlar az da olsa ağrımı hafifletmişti.Ve doğa bana her zaman iyi gelmiştir.Aslında doğa hepimize iyi gelir.Ama bunu unuttuk, betonlaşmış hayatlarımızdan.Nerede bir boş arazi görsek orayı tamamen binalarla doldurduk.Ne kadar çok ev o kadar çok kazanç demek çünkü.Ben binaları kanserli hücrelere benzetir oldum son yıllarda.1996 yılından bu yana korkunç bir beton yığınına dönüşen Bodrum böyle düşünmeme sebep oldu açıkcası.Ben de bu işin içindeyim mesleğim gereği ama keşke bu kadar yıkıcı olmasaydık.Elbette evler yapmalıyız ama bunu  insanı ve doğayı daha çok gözeterek yapmalıyız.Biraz az kar etsek dünyanın sonu gelmez.Ama bu hoyrat yapılaşma ve doğa katliamı insanoğlunun sonunu getirir.Yine artacak migrenim sinirlenmemeliyim, kızmamalı, üzülmemeliyim:)


Ne kadar da güzeller...


Yeşilin içinde kaybolmuş kırmızı kiremitten şapkaları olan evler.Biraz toprak kokusu, biraz da tezek kokusu ve çokça çiçek kokusu...


Nasılda görkemli...Hemen altında arı kovanları vardı.Çam kokulu balların müsebbibi...İşte insan tamda bu ağaç gibi olmak istiyor.Böyle görkemli, bir başına ama kocaman bir ormanın kalbinde.Nazım ne güzel söylemiş:

DAVET
Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
  bu memleket, bizim.

Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benzeyen toprak,
  bu cehennem, bu cennet bizim.

Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
yok edin insanın insana kulluğunu,
  bu dâvet bizim....

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
  bu hasret bizim...



Bir daha ki gidişime kirazlar olur, bana toplaması ve yemesi kalır.


Asfalt güzelleri bunlar 


Herşeye inat çıkarmışlar başlarını ve şenlendirmişler yol kenarlarını...görmeyi bilene.

Migrenli kafayla bugünlük benden bu kadar...Tarif bir daha ki yazıya diyelim ve ekleyelim: LÜTFEN DOĞAYA VE DOĞAL OLANA SAHİP ÇIKALIM, VAROLMAK İÇİN BUNA MECBURUZ UNUTMAYALIM.

Yazar caferengigul.blogspot.com

2 yorum:

  1. Cok çok geçmis olsun...
    Fotograflariniz harika. Genelde bizler arabasiz gezdigimiz için hep heryeri yürüyerek kesfediyoruz. Sizin çektiginiz fotograflari görünce aklima bizim yollarda yürürken çektigimiz fotograflar ve yasadigimiz anilar geldi. Tekrardan geçmis olsun.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim Hülya Hanım.
      Fotoğraflar küçük bir parça aslında , doğa öyle güzel ki...sadece görüntüsü değil, kokusu, sesi...muhteşem.Hele böyle yerlerde yürümek ... en güzel mutluluk.
      Sevgiler.

      Sil