30 Aralık 2015 Çarşamba

GİT ARTIK 2015


Yılın son yazısı olacak bu yazım ve 2015 yılı hesap dökümüm.Sevmedim ben 2015'i .Denedim , hem de çok denedim ama olmadı.Sevemedim.
3-4 ayımı yok eden bitmek tükenmek bilmeyen bir hastalık tüm enerjimi tüketti sanki.Toparlanmaya çalıştıkça battım sanki...
Kayıplarım ne çok 2015'de , hüzünlerim, uykusuz gecelerim...
Kayıplarımız ne çok 2015'de...
Koca bir yıl...
Bir uykuya yattık sanki 2014'ün son gecesi ve bir karabasan çöktü üzerimize...Sonrası malum; hep acı, hep acı, çok acı.Ağlayan anneler, yiten genç insanlar.Uykudan bir türlü kalkamayan bir ülke.
İçimdeki kuşlar uçtu gitti bu yıl ...Giderken geleceğe dair umutlarımı da aldılar yanlarına...Beni öylece bırakıp gittiler bir başıma.Oysa hayallerim vardı benim; her gece uykudan önce düşlediğim.Ve hep gerçeğime dönüşen hayallerim.Bilirdim ki insan hayal edince gerçek olur...Hani benim hayallerim...2015 hayal kurma gücümü aldı elimden.Geriye koca bir enkaz kaldı.Kahkahalar çoktan öldü de tebessümler bile yalan oldu.
Sevemedim ben bitip gitmek üzere olan bu yılı.Git artık , bit artık.Tüm kötü şeyler kalsın geride.2016 güzel gel, barış getir ülkeme ve dünyama.
Benim hayaller kurmam lazım yeniden , umut etmem lazım gelecek güzel günleri.Bu kadar acı , bu kadar ölü herkese yeterde artar.Dinmiş, ırkmış , rengi daha esmermiş...Ne farkeder ki? Hepimiz insanız bir anlasak.
Sevmedim ben seni 2015, çık git hayatımdan.
Şimdi sakince bekleyeceğim yeni gelecek yılı.Her gece inatla hayaller kuracağım ve gerçeğim olacaklar.Biliyorum o zaman kuşlar geri gelecek bana, biliyorum.
Yazar caferengigul.blogspot.com
 H. GÜLHAN ÖZ ÖZER

23 Aralık 2015 Çarşamba

PASKALYA KURABİYELERİ


Lezzeti bol bu kurabiyeler adından da anlaşılacağı üzere Paskalya zamanı yapılırmış.Bir yerlerden not almışım bu tarifi epey zaman önce ama denemek bu güne kısmetmiş.

Dinler , insanlar ve savaşlar...Benim için hep yorucu olmuştur bu üçlüyü anlamlandırmak.İnanç insan için savaş sebebi olmamalı bana göre.Oysa ülkemizde insanoğlu mezhepler için bile birbiriyle çatışmakta.İlginçtir hemen hemen her dine ait bir kurabiye tarifi var.Daha doğru ifade etmek gerekirse; her dinin özel günlerinde yapılan ve o günün adıyla anılan bir kurabiyesi var.Müslümanların Kandil Simidi, Musevilerin Hamantashen Kurabiyesi ve Hristiyanların Paskalya Kurabiyesi gibi.Hepside çok güzel ve lezzetli kurabiyeler.Belki sizde denemek ister ve  farklı dinlerden olan komşularınızla paylaşırsınız.



Malzemeler
- 115 gr  tereyağı ( oda sıcaklığında )
-  85 gr ( 1/2 su bardağı ) ince çekilmiş toz şeker
-  1 adet yumurta
-  200 gr (2 su bardağından 1 parmak eksik ) tam buğday unu
-  1 çay kaşığı tarçın
-  50 gr (1/4 su bardağı) kuru üzüm
-  1 yemek kaşığı portakal ve limon kabuğu şekerlemesi ( ince kıyılmış )
-  2 yemek kaşığı süt

NOT: Tarifin orjinalinde 1 çay kaşığı elma esansı ve 1 yemek kaşığı meyve şekerlemesi vardı.Ben elma esansı olmadığı için kullanmadım.Meyve şekerlemesi yerine evde kendi hazırladığım; rendelenip şekerde bekletilmiş narenciye kabuklarını kullandım.


Yapılışı
  1. Tereyağı ve şekeri mikserde krema kıvamını alana kadar karıştırın.Bu işlemden önce şekerden kurabiyelerin üstüne serpmek için ayırın.
  2. Yumurtanın sarısını ve sütü tereyağlı karışıma ekleyerek çırpmaya devam edin.Beyazını daha sonra kurabiyelerin üzerine sürmek için ayırın.
  3. Un, tarçın, kuru üzüm ve meyve kabuğu şekerlemelerini ekleyip 5 dk daha karıştırın.Hamur fotoğrafta da gördüğünüz gibi dağınık bir hamur oluyor.
  4. Hamuru unladığınız tezgaha alın ve toparlanana kadar yoğurun.Merdane yardımıyla yarım cm kalınlığında açın ve fotoğrafta gördüğünüz gibi kenarları tırtıllı yuvarlak bir kalıp yardımıyla kesin.
  5. Yağlı kağıt serdiğiniz fırın tepsisine aralıklı olarak yerleştirin.Önceden 200 dereceye ısıtılmış fırında 10 dk pişirin.
  6. Bu arada yumurta akını güzelce çırpın.10 dk'nın sonunda kurabiyeleri fırından çıkarıp hızlıca üzerlerine yumurta akını sürüp, toz şekeri serpiştirin ve tekrar fırına verin. Kurabiyeleriniz hafifçe kızardığında ( yaklaşık 10 dk ) fırından çıkarın ve tel ızgara üzerine alarak soğumaya bırakın.Hoşgörüyle tüketin.



"Tüm dinler, sanatlar ve bilimler aynı ağacın dallarıdır."
                                                                         Albert Einstein
Yazar caferengigul.blogspot.com 
H:GÜLHAN ÖZ ÖZER

15 Aralık 2015 Salı

KAZYAK ( KAZAYAĞI ) KAVURMASI


Yeşil , yeşil, yemyeşil bir yemek...Ege ve ot yemekleri, Bodrum ve ot yemekleri, Girit ve ot yemekleri, ben ve ot yemekleri...Tazecik otlar pazar tezgahlarını, tarlaları, dağı, taşı ve pek tabiiki benim sofralarımı şenlendirmeye başladı.Tek derdim onları yıkamak.Saatler alıyor otları topraktan arındırmak.Sirkeli su da bekletmekse birazcık ama sadece birazcık işi kısaltıyor o kadar.Ar-ge'ci arkadaşlar lütfen bi ot yıkama makinesi geliştirin artık.


Yukarıda fotoğrafta gördüğünüz güzeller güzeli otun adı kazyak, kazayağı ya da Bodrum'cası gazyak.Maydanozu andırıyor değil mi?Köklerini inkar etmiyor açıkçası:)Kendine has çok güzel bir aroması var dokunur dokunmaz koku reseptörlerinizi gıdıklayan ve bir o kadar da damağınızı şenlendiren ...Sevgili Tijen İnaltong'un Bir Ot Masalı adlı kitabında A ve C vitamini bakımından zengin olduğundan,  mide rahatsızlıklarına iyi geldiğinden ve gaz giderici özelliğinin olduğundan bahsedilmiş.Otları sıkılmadan keyifle öğrenmek istiyorsanız mutlaka bu kitabı edinmelisiniz.


Malzemeler
- 1 bağ kazyak
- 1/2 bağ taze soğan
- 1 tatlı kaşığı kırmızı biber
- zeytinyağı
- tuz


Yapılışı
  1. Mümkün olduğu kadar yıkamış olduğunuz kazyakları 1'er cm olacak şekilde doğrayın ve tencereye dökün.
  2. Taze soğanları doğrayın ve kazyakların üzerine yerleştirin.
  3. Son olarak kırmızı biber, tuz ve zeytinyağını gezdirip ocağın altını yakın.
  4. Otlar rengini değiştirene kadar yüksek ateşte, sonrasında kısık ateşte pişirin.Yaklaşık olarak 15- 20 dk da yemeğiniz pişmiş olur.Size de afiyetle yemek düşer.
Taze soğan yerine kuru soğanda kullanabilirsiniz.Aynen bu şekilde pişirdiğiniz kazyaklara yumurta kırarak hazırlamanızda mümkündür.Bence her hali başka güzel bu aromatik otun.Sizde mutlaka bulun buluşturun deneyin.
Yazar caferengigul.blogspot.com

8 Aralık 2015 Salı

FINDIKLI KURABİYE


Evveeeet yılın o en sevdiğim zamanları geldi.Her yer ışıl ışıl , her yer hediye paketi, ev kurabiye kokulu, hayat daha bi tempolu yılın bu son ayında.İşte bu sebepten ötürü bu ara yayınlarım biraz fazla tatlı içerikli olabilir.Bence evde yapılmış bir paket kurabiye kadar güzel bir hediye olamaz ya sizce?

Malzemeler
- 2 adet yumurta
- 1 su bardağı pudra şekeri
- 125 gr tereyağı ( oda sıcaklığında )
- 1 su bardağı ince çekilmiş fındık
- 1 kahve fincanı sıvıyağ
- 1 kahve fincanı su
- 1 adet vanilya çubuğu
- aldığı kadar un
Üzeri için:
- toz şeker
- fındık ( 50- 60 adet )

Yapılışı
  1. Tereyağı, yumurta, sıvıyağ, su, pudraşekeri, vanilya ve çekilmiş fındığı mikserle ya da elinizle karıştırın.
  2. Hamura yavaş yavaş un ekleyerek yoğurun.Kurabiye hamuru kıvamını ( kulak memesi yumuşaklığında ) alınca un eklemeyi bırakın.
  3. Hamurdan ceviz büyüklüğünde parçalar koparıp, yuvarlayın.
  4. Bir tabağa biraz toz şeker koyun.Yuvarladığınız kurabiyeleri toz şekere batırıp, tepsiye dizin.Her bir kurabiyenin üzerine 1 adet fındık yerleştirin.
  5. Önceden 175 dereceye ısıtılmış fırında üzerleri hafif pembeleşene kadar pişirin.Fırından çıkarıp soğuyunca servis yapın.Afiyet olsun.
                      


Yeni hafta... tüm zorluklara rağmen üstesinden gelebileceğimiz bir hafta olsun hepimiz için.
Yazar caferengigul.blogspot.com 
H.GÜLHAN ÖZ ÖZER

1 Aralık 2015 Salı

SUSAMLI SİMİT KURABİYE


Güne Şero'mu veterinerine götürerek başladık.Epeydir bir öksürük problemi vardı ve son günlerde artarak devam edince bize yol göründü.Malum Şero 13 yıllık bir kedi, insan evhamlanıyor. Neyseki sonuç korktuğum gibi çıkmadı ve bende rahat bir nefes aldım.Alerjisi varmış bizim kedinin:) tıpkı benim gibi :) sanırım beni taklit ediyor.Bii deee mamayı kısın dedi veterinerimiz, çok tombiş olmuş beyimiz.Nasıl olacak bilemiyorum.


Bu susamlı minik simit kurabiyeleri yapın mutlaka, hiç pişman olmayacaksınız.Ama sizde Şero gibi diyetteyseniz sakın aklınızdan bile geçireyim demeyin.Çünkü o kadar güzeller ki diyet felan kalmaz ona göre:))

Malzemeler
- 3 su bardağı un
- 200 gr tereyağı
- 1 adet yumurta
- 2 yemek kaşığı yoğurt
- 1 tatlı kaşığı sirke
- 1 çorba kaşığı şeker
- 1 tatlı kaşığı tuz ( 10 gr )
- 1 çimdik karbonat
Üzeri için:
- 1 yumurtanın akı
- susam


Yapılışı
  1. Tüm malzemeleri mikserde pürüzsüz bir hamur elde edene kadar karıştırın.
  2. Bir kaseye biraz çırpmış olduğunuz yumurta akını, başka bir kaseye de susamı koyun.
  3. Hamurdan ceviz büyüklüğünde parçalar koparıp yuvarlayarak çubuk haline getirin ve iki ucunu birleştirip simit (halka) şekli verin. 
  4. Simit şeklini verdiğiniz hamurları önce yumurta akına, sonra susama batırın ve fırın tepsisine dizin.
  5. 180 dereceye ısıtılmış fırında 15-20 dk pişirin.

Evet susamlı simit kurabiyeleriniz hazır.Soğuyunca cam bir kavanoza koyup saklayabilirsiniz.Oldukça dayanıklı ve çıtırlığını uzun süre kaybetmeyen kurabiyeler bunlar.


İster 5 çayında,  isterseniz ofiste atıştırmalık olarak canınız nasıl isterse afiyetle tüketmeniz ve o değerli fikirlerinizi burada paylaşmanız dileğiyle.
Yazar caferengigul.blogspot.com
 H.GÜLHAN ÖZ ÖZER

26 Kasım 2015 Perşembe

KIŞA VE SİZLERE MERHABA KEKİ

TAHİNLİ PEKMEZLİ KEK
KIŞA MERHABA KEKİ
MERHABA


Son yazımı doğum günümde yazmışım. Buralara uğramayalı 5 ay olmuş. Zor , sıkıntılı, yorucu, bıkkın, karmakarışık bir 5 ay...Hayatımda herkesten uzak olmak istediğim bir 5 ay. Herşey  12 Haziran sabahı kendimi kırgın hissetmemle başladı.Bir nezle, grip ardından eklenen faranjit ve sinüzit. Aaaa bensiz olmaz diye koşarak ve bağırarak gelen çılgın migren atakları...Biliyorum bunlar 5 ay sürer mi diye düşünüyorsunuz ; inanın bunu bende çok düşündüm. Öyle ki "benim bi hastalığım var ve doktorlar anlayamıyor galiba" bile dedim içimden zaman zaman. Anladım ki insanın yüreği kırgın olunca vücut kırgınlığını yenemiyormuş kolay kolay.Ara ara toparlasam da kendimi ülkenin hali, yaşanan onca tatsız şey, elimi uzatıp kurtaramadığım insanlar, ölenler, sırlar, arkadaşların sorunları öyle bir çöküyormuş ki insanın omuzlarına ruh yorgunluğu vücuda hastalık olarak geri dönüyormuş.Oysa insan hiçbir şeyi takmamayı biraz olsun başarabilmeliymiş ve insan herkese yetemezmiş.Nasıl yetsin ki henüz sihirli değnek icat olunmadı! İnsanın umudu kalmayınca olmuyormuş, olduramıyormuş bir türlü...Hal böyle olunca da yazmak istenmiyormuş; satır aralarına saklanmasın bu kötü şeyler, umutsuzluk diye. Anlık paylaşımlar instagram aracılığıyla kolayca yapılabiliyormuş çünkü umutsuzluğun ve kırgınlığın saklanabileceği paragraflar zaten yokmuş orda, satır araları ise rahatlıkla kurtarılabiliyormuş. Ama işte blog yazmak ...  kendini maskelemeyi başaramadığın bir yermiş.


Nefes aldığımız sürece öğrenmeye devam ediyoruz.Yaralanmayı, kırılmayı, düşmeyi, iyileşmeyi, ayağa kalkmayı, başedebilmeyi, herkesin kendince haklı olduğunu, kimsenin yüzde yüz haksız olmadığını ve uçan kuşların kanadından savrulan incecik tüylerine takılan bebek umutları yakalayabilmeyi.Çünkü insanoğlu umudu olmadan yaşayamaz.


Biz hepimiz iyiyiz ailecek.Bu yaz ıhlamurum ilk defa çiçek verdi ve yıllardır açmayan mum çiçeğim çılgına bağladı:) Künar ağacım ilk meyvelerini bu yaz verdi:)Ve ben hala domatesimi-biberimi bahçemden topluyorum. Şero hala böyle şebeklikler yapıyor bizi görünce:) 


Biz...tam 21 yıldır gözlerinde kendimi gördüğüm adamla iyiyiz.O zaman yazabiliriz:)


2gün önce instagramda paylaşmıştım bu keki. Bloga bununla dönmemin müsebbibi çocukluk arkadaşım, canımm Nurhan'ım. Kekin tarifini yazıp kendimle birlikte İstanbul'a götürmemi dilemiş.Ben de kıyamadımçok  beklemesin  istedim bloga yazayım dedim:) Anneler: bu kek tam sizin gözbebeğiniz çocuklarınız için biçilmiş kaftan besleyici, sağlıklı...daha ne olsun dii mi ama:) 

Malzemeler
- 3 yumurta
- 140 gr tereyağı ( eritilip, soğutulmuş )
- 1 su bardağı toz şeker 
- 1 su bardağı yoğurt
- 3/4 su bardağı tahin
- 1 su bardağı dövülmüş ceviz
- 3 su bardağı un
- 1 paket kabartma tozu
- 1/2 su bardağı pekmez


Yapılışı
  1. Yumurtaları ve toz şekeri mikserin yüksek hızında 5 dk kadar çırpın.
  2. Sırasıyla tereyağı, yoğurt ve tahini ekleyip orta hızda çırpmaya devam edin.
  3. Un ve kabartma tozunu eleyin ve yavaş yavaş sıvı karışıma ekleyerek çırpın.
  4. Dövülmüş cevizleri ekleyip spatula yardımıyla karıştırın.
  5. Pekmezi ekleyin ve spatula ile bir tur karıştırın.Yani homojen bir karışım olması için çaba harcamayın.Pekmez kek karışımına karışmasın:) uçsun ama koşmasın misali:))))
  6. Yağlanmış kek kalıbına aktardığınız karışımı 180 dereceye ısıtılmış fırında 30 dk pişirin. Olur da keki fırına verince elektrikler kesilirse ( benim öyle oldu ) ilk 10-15 dk'yı atlattıysanız fırının kapağını açmayın.Süre sonunda pişmiş oluyor.Size de afiyetle sevdiklerinizle tüketmek düşüyor.

Demiş Halil Cibran .Beni çok etkilemişti bu sözler , paylaşmak istedim.Yüreğinizden umudunuz hiç ama hiç eksilmesin efendim.


Bu güzel kırçiçeği demeti sayfama uğrayan, mesaj bırakan, merak eden ya da etmeyen, bi bakıp çıkan, tariflerden denemeler yapanlara gelsin.Umutla kalın, mutlu kalın.
Yazar caferengigul.blogspot.com
 H.GÜLHAN ÖZ ÖZER

11 Haziran 2015 Perşembe

BUGÜN BENİM DOĞUM GÜNÜM


Yaş olmuş 37...Yolun yarısını aşalı birkaç yıl olmuş.Sahi büyüdüm mü şimdi ben? Küçük bir çocukken amcalar teyzeler vardı kocaman kocamaaan, bıyıklı, saçları kuş yuvası gibi yapılı...Şimdi onlardan biri miyim ben?Yani bir çocuğun gözünde ben nasılım acaba?
Pazar günü oy kullanmak için ilkokula gittik ya...o sıralar hep öyle minicik miydi?Oysa ne kadar da büyüktüler bir zamanlar...çok değil bir 30 yıl kadar önce.
Ne çok mutlu olmuştum babam bana ilk 0.5 kalemimi aldığında.Bir tek bende vardı kocamaaaan sınıfta basmalı, ince uçlu 0.5 kalem.Ya o monami pastel boyalara ne demeli 24 renk...Gözüm gibi bakardım onlara, resim yapmayı pek sevmesem de.
Ben en çok kitapları sevdim.Ama ilk babamın kitaplarını sevdim.Yatağımın altında tahta bir valizde duran babamın kitaplarını.Okumak için yaşımın küçük olduğu, ama gizli gizli yorganın altında el feneri ışığında büyüklerin dünyasına adım attığım babamın kitapları.
Ben mutfağı da çok sevdim.Annem dikiş dikerken  sandalyeye çıkıp ilk çayımı demledim.Annem için.Ne kadar ağırdı o çaydanlık ve ne kadar yüksekti ocak.
Çiçekleri çok sevdim ben...ağzımdan çıkan ilk kelime çiçekmiş , ikincisi kedi:) bence sırf bu yüzden kedi ve çiçek olmayan bir ev mümkün değil benim için.
Bazı insanlar ne kadar büyüktü ben küçükken.Sonra ben büyüdükçe onlar küçülmeye başladı.Kimi yavaş yavaş küçüldü, kimi hop diye birden.Bu acıydı, sevimsiz bir iç sıkıntısıydı ama hayattı işte.Bunun adı birazda büyümekti belki...Ben böyle büyümeyi sevmedim.
Sonra savaşmayı öğrendim ben.Fikirlerim için savaşmayı, kendim için savaşmayı, işim için savaşmayı...İlk başlarda güzeldi savaşmak.Sonra saygı kayboldu, sırf kazanmak için hile hurda yapanlar geldi, "günü kurtarmak" diye saçma sapan bir deyim türedi.Ben büyüdüm ve artık savaşmaktan yoruldum.
Ben büyüdüm ve vazgeçmeyi öğrendim.En zor olan buydu benim için aslında.Ama vazgeçmenin bir erdem olduğunu anladım biraz daha büyüyünce.Ne güzel demiş Furuğ "Kuş ölür, sen uçuşu hatırla."
Ve büyüdükçe daha bi sevdim Hayyam'ı
"Felek ne cömert , ne aşağılık insanlara!
Han, hamam, dolap, değirmen, hep onlara.
Kendini satmayan adama ekmek yok:
Sen gel de yuh çekme böylesi dünyaya."
Ama tüm bu öğrendiklerime rağmen ve tüm bu öğrendiklerimle; yani beni ben yapan iyi-kötü herşeyle kendime bir dünya kurdum.Kendi masalımı yarattım.
Başardım.
Mutlu olmayı,
Sevmeyi,
Yürekten sevmeyi,
Gereksizse silmeyi:)
Üretmeyi,
paylaşmayı
Başardım.
Benim masalımda sevgi dolu bir evim ve odalara sığmayan kitaplarım var.Küçücük bahçemde kocaman bostanlarım var.




Hergün emek emek bakıp büyüttüğümüz sebzelerimiz , meyvelerimiz var.




Benim masalımda meyveyi dalından koparıp yemenin verdiği büyük mutluluk var.


Adem'in hiç sevmediği ıhlamur çiçeklerini her sabah benim için elleriyle tek tek toplaması var.


Benim hayatımda kendi dolmalık fıstığını kendi bahçemde büyütmek var.Can vermek, üretmek ve sevdiklerimle paylaşmak var.


Mini mini yumruların toprağın altından çıkacağı günü merakla ama sabırla beklemek var.



Dedim ya benim için ne çiçeksiz bir ev, ne de


Şero' suz bir ev mümkün.Biliyorum bu dünyada herşey geçici, tıpkı insan gibi.O yüzden aldığım en değerli hediye


Adem'in , eşimin, masal kahramanımın sabahın ilk ışıklarıyla bana topladığı böğürtlenler:))

Biliyorum ben huysuz ve zor bir insanım.Ama buna rağmen masalımda yer alan dostlarım, kardeşlerim, arkadaşlarım var.Kocaman sofralarım var ...


bu manzaraya karşı kurduğum ...Gözümü açtığımda gördüğüm deniz; bazen dingin, bazen dalgalı, bazen fırtınalı benim gibi, yaşam gibi.

Bu gün benim doğum günüm ve biliyorum ki hayat seçimlerimizden ibarettir. Ben seçimlerimle mutluyum.


Hayatımda , masalımda yer alan tüm sevdiklerim bana katlandığınız için sonsuz teşekkür ediyorum sizlere .Ben kendim için sadece ve sadece masal tadında bir hayat diliyorum.İçinde yapaylık olmayan, doğadan kopmamış, sevgi dolu, saygının hiç kaybolmadığı basit ve sade bir hayat.
Sahi ben büyüdüm mü?:)
Hiç sanmıyorum.Sadece büyümeye devam ediyorum;)
Yazar H.GÜLHAN ÖZ ÖZER
caferengigul.blogspot.com

9 Haziran 2015 Salı

FIRINDA KABAK


Biliyorum Haziran ayında olmamıza rağmen havalar serin gidiyor, yağmur yağıyor.Aslında ben bu durumdan pek şikayetçi değilim.Hatta tüm yaz böyle geçse ne güzel olur:))) "Hayırrrr, olmazzz " diye bağıranlarınızı duyar gibiyim, o yüzden lafı fazla dolandırıp kabak tadı vermeden ;) tarife geçeyim.


Bağ bahçe kabak oldu Bodrum'da.Henüz benim bahçemdeki fideler çiçekle yetinseler de eş-dost sağolsun kabaksız bırakmadılar bizi :)) Bunlar mis gibi ilaçsız , en doğalından irice bahçe kabağı. Bodrum'lu bunu şimdi vereceğim tarifle taş fırında pişirir efendim.Benim şimdilik bir taş fırınım olmadığı için elektrikli fırınımda pişirdim.Hafif mi hafif, lezzetli mi lezzetli bir akşam yemeğine hayır diyebileceğinizi sanmıyorum:) 


İşe kabakları fotoğrafta görmüş olduğunuz gibi dilimleyerek başlıyoruz.Sonra üzerlerine biraz tuz serpiştirip bırakıyoruz ki kabaklar fazla suyunu salsın.Bunu yapmazsanız bu tarif başarısız oluyor tecrübeyle sabit;) 2 saat kadar beklemeniz yeterli olacaktır.Ben bu şekilde hazırlayıp ertesi gün pişirdim mecburiyetten .Dilerseniz bir gece buzdolabında da bekletebilirsiniz.


Kabakların suyunu elinizle parçalamadan sıkın.Fırın tepsisini zeytinyağı ile yağlayın.Kabakları tepsinin tabanını kaplayacak şekilde dizin.Elek yardımıyla biraz un serpiştirin.Ben kabağa dereotunu çok yakıştırıyorum o nedenle biraz dereotu ekledim.Biraz karabiber ve zeytinyağı ekleyin.Kalan kabakları üstüne dizip aynı şekilde un, dereotu, karabiber ve zeytinyağı gezdirip,  180 derecede ısıtılmış fırına verin.


20 dk sonra fotoğraftaki görüntüye ulaşıyorsunuz.Bu süre fırınınızın ayarlarına göre farklılık gösterebilir.Üzeri kızardığında işlem tamamdır.


Bence harika bir tarif bu.Çünkü hem vejeteryanlar için ideal,  hem de diyette olanlar için.Et sevenlerse garnitür olarak kullanabilir pek ala.Daha ne olsun de miiii?
Mutlu, lezzeti bol bir hafta olsun hepimiz için.
Yazar H.GÜLHAN ÖZ ÖZER
caferengigul.blogspot.com 

1 Haziran 2015 Pazartesi

BÖĞÜRTLEN - AHUDUDU ( FRAMBUAZ ) REÇELİ


İşte budur:) Bazen evde çaya eşlikçi kek, kurabiye vs yoktur.Hemen bir kek çırpayım modunuzda yoktur.Ama bir cheesecake 'e hayır demek mümkün müdür? "Haşa ne haddimize" dediğinizi duyar gibiyim.Bizim ev kavanoz kavanoz reçel doludur her daim.İşte böyle anlarda da "beni kullan, beni kullan Gülhan" diye bağrışır dururlar.Efendim gelelim pratik mi pratik cheesecake'in tarifine:

- tuzsuz etimek
- labne peyniri
- reçel


Etimeği alın elinize korkmayın, telaş yapmayın.Sakin sakin labneye daldırın bıçağı...bıçak labneye doysun önce.Sonra yavaş yavaş, itina ile sürün labneyi etimeğe:)) Gülmeyin , ben hiç gülüyor muyum:)))) Sonra efendim bir kaşık dolusu reçeli alın kavanozdan ve labneli etimekle buluşturun.Sakın haa burda sakin ve yavaş olmanın alemi yok hızlıca buluşturmak gerek sevenleri.İşte budur en alasından cheesecake'iniz çaya katık olmaya hazır.


Uff nasıl güzel görünüyorlar değil mi?Ben bu cheesecake' de yukarıda görmüş olduğunuz güzelliklerin reçelini kullandım.Bunlar sevgili Ali abi ve Gülşen ablanın bahçesinden ellerimizle büyük bir keyifle topladığımız ahududu ve böğürtlenler.Benim bahçemde de var ama ancak günde bir avuç meyve alabiliyorum henüz.İkisi birlikte çok hoş bir reçel oldular bence.Elbette ayrı ayrı da yapılabilir ama ben bu sefer karıştırmak istedim.Daha önce ayrı ayrı yapmıştım çünkü.Bir sonrakinde içine birazda çilek eklemeliyim.Bugün iyi günümdeyim :) bir yazı iki tarif...

Malzemeler
- yaklaşık 1 kg ahududu-böğürtlen meyvesi
- 800 gr toz şeker
- 1/2 su bardağı su
- 1/2 limonun suyu


Yapılışı
  1. Meyveleri güzelce yıkadım ve suyunu süzdürdüm.
  2. Tencereye biraz meyve ,biraz şeker olacak şekilde tüm malzemem bitene kadar yerleştirdim.Kapağını kapatıp şekerler eriyene kadar kendi haline bıraktım.Bu işlemi akşam yaparsanız sabaha kadar , sabah yaparsanız da akşama kadar beklemelisiniz.
  3. Şekerler eriyince tencereyi ocağa alıp yüksek ateşte 1/2 su bardağı suyu ilave ederek kaynattım.
  4. 5 dk kaynayınca limon suyunu ekledim ve 5 dk daha kaynatıp ocağı kapattım.
  5. Reçeli cam kaseye aktarıp güneşlenmeye bıraktım.2 gün sonra istediğim kıvamı alan reçeli kavanozlara paylaştırdım.
  6. Kavanozları ve kapaklarını önce kaynatmayı unutmayın.Sıcak sıcak reçeli kavanoza aldım, kapağını kapatıp ters çevirdim.Bu şekilde 1 gece beklettim ki hava alan var mı göreyim ve müdahale edeyim.
  7. Efendim reçeliniz hazır.Bundan sonra yapılacak olan serin ve ışık almayan bir yerde saklamak ve tüketmektir.Kahvaltıda , cheesecake'de ya da eski zamanlarda ki gibi kahvenin yanında canınız nasıl isterse ve reçel kavanozları kulağınıza ne fısıldarsa:)


Keyifle reçel yapıp afiyetle tüketmeniz dileğiyle.

NOT:Reçelin kıvamını anlamak için en basit ve geleneksel yöntem ( anne yöntemi ); tabağa konulan reçelin kaşıkla sıyrıldığında aşağıdaki fotoğrafta görüldüğü  gibi ardında yol açmasıdır.


Aaaa bitmiş ama : ( 
Yazar caferengigul.blogspot.com 
 H. GÜLHAN ÖZ ÖZER