14 Aralık 2020 Pazartesi

COVİD 19 LU GÜNLER ( 2020 KABUS)

Zor günlerden geçmekte olduğumuz şu günlerde kendi kendime konuşmaktan sıkılıp bloga geldim. Son 3 senedir ihmal ettiğim bloguma geldim. 
Hayatımda herşey ne kadar da güzel gidiyordu oysa ... Kendim için ne güzel adımlar atmış, dünya tatlısı insanlarla tanışmıştım.Sanki bir düş...öyle güzel, öyle keyifli. 
COVİD 19 güm diye masanın , mutfağın, şehrin, ülkenin, dünyanın üstüne düşene kadar.
Yasaklar,
Maskeler,
Mesafeler,
Hijyen,
Dokunma,
Hapşırma,
Öksürme,
Gelme,
Gitme,
Hastalanan insanlar,
komplo teorileri,
korku,
vurdumduymazlık,
sokağa çıkma yasakları,
kapalı işletmeler,
...
Neyi neresinden tutsam elimde kalan, öfkemin büyüdüğü günlerdeyim. Son 1 aydır oldukça depresif bir haldeyim. Anne ve babamı özledim ama yanlarına gidemiyorum. Korkuyorum ya taşıyıcı isem! Evimde kurduğum o kahkahası bol sofralar gözümde tütüyor.Hayallerim vardı benim gerçekleşmesi için uğraştığım.Koşuyordum ki durdum. Herşey durdu, dünya durdu, hayat durdu . Ama bir türlü durmak bilmeyen, oradan oraya gereksiz gereksiz gezinip duran bir kesim var ki onlar hiç durmadı.Şimdi  nerede bu yasaklar ve neden bu kendini bilmezlerin bizlerin hayatıyla oynamasına izin veriyor devletim.


24 Eylül 2018 Pazartesi

SES VERİYORUM AMA SÖZ VEREMİYORUM

13 Temmuz 2017 tarihliymiş son yazım. Aklımın burada olduğu ama elimin klavyenin tuşlarına eremediği 1 sene geçmiş aradan. Neler neler olmuş bu 1 senede ve neden ben bu kadar uzak kalmışım ki  buralardan ? Oysa ne çok özledim yazmayı , iç dökmeyi, güzel şeyleri paylaşmayı, belki arada kaybolmasın ,sizlerde yapın ki unutulmasın dediğim tarifleri kaydetmeyi.

Bu geçip giden koca bir senenin kısa paylaşımları instagram hesabımda mevcut.Ama işte blog yazmak hiçbir şekilde instapiti pitide paylaşım yapmak kadar kolay değil.Uzunca bir zaman ve çokça bir emek istiyor. Ben buralarda yokken blog okuyanlarda oldukça azalmış gibi. Hızlı ve kolay olan daha cazip geliyor insanlara. İnstapiti pitide bile durum farklı değil.

Koca 1 senede en çok ne oldu, ne değişti derseniz eğer, doktorlara olan güvenimin kaybolduğunu söyleyebilirim çok net bir şekilde.Doktor sıfatlarının olması, hatta ellerinde diplomalarının olması onların gerçek anlamda bir "doktor" olduklarının kanıtı değil artık gözümde . Ne çok ilaç ve ne çok acı çektirdiler bana .Öyle zamanlar oldu ki gece uykuya dalmadan önce sabaha uyanmamayı dilediğim.Hala da kurtulamadığım sıkıntılar.

Dünyada yaşarken bir insan için en mühim şeyin sağlık olduğunu acı tecrübelerle öğrendim.Sağlık yerindeyse herşey ama herşey bir şekilde olup bitiyor. Ama işte o yoksa böyle kayıp günleriniz, aylarınız, yıllarınız oluyor.Güne ağrısız başladıysam benden mutlusu olamaz ve sağlıklı her günüm için sonsuz şükür diyorum.

Artık 4 kişiyiz evde; eşim , ben , Şerocum ve ailemizin yeni üyesi Osman. Şerocumu zaten biliyorsunuz .Osman´ a gelince ; o yavaş yavaş eve süzülüverdi.Önceleri bahçede kalır derken sağır olduğunu farketmemizle birlikte durumlar tamamen değişti.Osman sağır bir Ankara pisisi ve Temmuz ayından beri bizimle.Şu sıralar dişleri yenileniyor ve biz ortalarda biryerlerde onun minik dişlerine rastlıyoruz. Yastığının altına koyup diş perisi almaya gelecek diyesim geliyor ama Osman yastık kullanmıyor.Acayip komik bir kedi kendileri.

Bahçe işleri önceki senelerden bildiğiniz gibi elimizden geldiğince aynen devam. Mutfak ve odun fırınıda bildiğiniz gibi işlemeye devam etmekte. Sadece bu sürede evde verilen davetlerde epey bir azalma oldu.Çünkü hayatımızı ağrılar yönetir oldu.Haftalarca ekmek yapmadığım günler oldu ve klasik beyaz ekmeğe takıldık bu sürede. Sonuç alınan 1 kilo olarak dönünce mümkün olduğunca ve gerekirse şartlar zorlanarak bu evde ekmek yapılacak kararı alındı.

Sevdiklerimizi uğurladık bu geçen 1 senede ebedi istirahatgahlarına. Oysa bir de hayatımızdan  hala nefes alırken uğurladıklarımız vardı ki; kiminde geriye güzel anılar kalırken , kimi o güzel anıları da çıkınına katıp gitti.

Buradan bakınca ne çok şey değişmiş 1 senede .Ama şuradan bakınca da pek de fazla birşey değişmemiş aslında.Hayat ; ne çok öğreti barındırıyor her anında. Keşke güzellerini alıp, acı verenleri almama seçeneğimiz olsa bavulumuza. Hoş o acı veren öğretiler değil mi asıl eğitici olan. Hadi bakalım var sen çık işin içinden.

Onu bunu geçelim de farkında mısınız bilmem ama, sürdürüyor olduğumuz şu hayatlarımız  çok değerli. O yüzden her anını hakkını vererek yaşamalıyız. Doğaya dönmeliyiz yüzümüzü ve örnek almalıyız kurdu, kuşu, bitkiyi, denizi, güneşi,...

İşte böyle ...Ben bir ses vermek istedim buradan sizlere. Dileğim yeniden elimin , gönlümün erdiğince , dilimin döndüğünce yazabilmek. Dedim ya başlıkta da ses veriyorum ama söz veremiyorum. Belki siz de bir ses verirsiniz, ne dersiniz? 
Kalın sağlıcakla.

Yazar H.GÜLHAN ÖZ ÖZER 
 caferengigul.blogspot.com

13 Temmuz 2017 Perşembe

SANDVİÇ EKMEĞİ


Güzel bir burger yapmanın ya da şahane bir soğuk - sıcak sandviç hazırlamanın ilk koşulu kesinlikle ekmeğinden geçer.Günümüzde her şeyin hazırına kolaylıkla ulaşmak mümkün tabikii. Bi markete kadar gitmenize bakar.Üstelik reyonlar arasında gezerken ilginizi çeken başka şeylerde bulabilirsiniz. Plastik poşete girmiş , el bile değmeden üretilmiş sandviç ekmeğinin envayi çeşidi karşınızda duruyor; hooop at birini sepete. Dondurulmuş burger köftelerinden de aldın mı işlem tamam.Akşama 5 dk da burger hazır.Tabi bu da bir alternatif. Tercih sizin.

Oysa ben daha ortaokulu yeni bitirmiştim bu sandviç ekmeklerini yapmaya başladığımda.Canım anneciğim evde dikiş dikerdi.Öyle basit sıradan bir dikiş değil kesinlikle, kardeşim ve ben moda dergilerinden çıkmış , inanılmaz modern, kusursuz kıyafetlere sahiptik; 70 'li yıllardan bahsediyorum.Annem dışarıya da ücreti mukabilinde dikiş dikerdi, çok yoğun olurdu.Ama evimizden yemek, pasta, börek , dondurma, içecek...vb. aklınıza ne gelirse hiç eksik olmazdı.Üstelik hepsi annemin el emeği. Annemin bir  yemek kitabı vardı kocaman, sanki elime alsam taşıyamazmışım gibi gelirdi .Sanırım o zamanlar gördüğüm, dokunabildiğim en büyük kitap da oydu.O muhteşem kitabın yazarı tabiki Leman Cılızoğlu Eryılmaz' dı. Neler yoktu ki o kitabın içinde; sofra düzeni, sofra adabı, yaş pastalar, dondurmalar, reçeller, konserve yapımı, salça yapımı, krema yapımı, profiterol yapımı, mantı....ooo ooo daha neler neler.Annemin çok yoğun olduğu bir zamandı , makinenin başında dikiş dikmekle meşguldü ve ben sessizce kitabı alıp alt kata mutfağa indim.Şimdi çok hatırlamıyorum neye göre bu tarifi seçtiğimi ama iyi ki sandviç ekmeği tarifini seçmişim ve iyi ki mutfağın sihirli kapılarını bu harika kitapla annemin mutfağında aralamışım.


Sessizce hazırlanan sandviçler, aceleyle toplanan mutfak , annem mutfağa gelmesin diye küçük kardeşin yadsınamaz yardımları:) Evde ne varsa domates, peynir, zeytin ezmesi, marul, turşu...vs masayı donatıp ( kitapta anlattığı sofra düzenine elimden geldiğince uymaya çalışarak ) bir de çay demleyip anneme süpriz yapmıştık.Annem mi daha çok mutlu olmuştu biz mi bilemiyorum.Ama annemleri  ziyarete gittiğim son zamanlarda sık sık bu sandviçleri hatırlatır oldu."Gülhan sen eskiden küçük küçük yuvarlak , yumuşacık sandviç ekmekleri yapardın, ne güzel olurdu onlar" diye.Bayramda ona yeniden sandviç ekmeği yapmak istedim ama gelen giden ve kısa süren ziyaretim buna engel oldu.Ama her gittiğimde yaptığım gibi o sihirli kitabın sayfaları arasında gezinerek zamanda geçmişe doğru yolculuklar yaptım.Hatta bu sefer annemle karıştırdık o sayfaları; bunu sen yapardın, bunu ben yapardım, bunu da bizim ufaklık yapardı diye.

Şimdi siz söyleyin bana; koştur koştur marketten aldığınız hazır ürünlerle hangi güzel, geniş anıları biriktirebilirsiniz çocuğunuzla.Dedim ya tercih sizin ama bir şeyi hızlı ve pratik diye tercih ederken neleri ıskaladığınızı bir düşünün isterseniz.Yaşam aceleye getirilmeyecek güzel, ağırdan alın birazda.

Ben sevgili Leman hanımın  kült kitabından sandviç tarifini şuraya bırakayım da gerisi size kalsın.



Malzemeler
- 500 gr un
- 3 yumurta
- 20 gr yaş maya ( ya da 10 gr toz maya )
- 1 çorba kaşığı şeker
- 1 çorba kaşığı yağ


Yapılışı
  1. Unu eleyerek genişçe bir kaseye alın ve ortasını açın.
  2. Yarım bardak kadar ılık suda erittiğiniz yaş mayayı unun ortasında açtığınız çukura dökün ve kaşıkla biraz un aldırarak karıştırın.Üstünü hafifçe unla örtün ve unun üzeri çatlayana kadar bekleyin.
  3. Unun üzeri çatlayınca 2 yumurta, şeker ve yağı ekleyin.Yavaş yavaş elinizle yoğurmaya başlayın. Yavaş yavaş ılık su ekleyerek yoğurduğunuz hamur kıvam alınca yoğurma işlemi tamamlanmıştır.Hamur kulak memesinden oldukça yumuşak bir kıvamda olmalıdır.
  4. Yoğurduğunuz  hamurun üstünü bir bezle örterek 30 dk mayalanmaya bırakın.Bu sürede benim hamurum 2 katına ulaştı.
  5. Hamuru ceviz büyüklüğünde parçalara ayırıp oval şekil verin demiş tarifinde Leman hanım.Ben hamuru 10 eşit parçaya ayırıp yuvarlak şekil verdim ve yağlı kağıt serdiğim fırın tepsisine aralıklı olarak yerleştirdim.
  6. Bu şekilde hazırladığınız hamurları ılık bir yerde 30 dk mayalanmaya bırakın.
  7. Süre sonunda oldukça kabaran hamurların üstüne yumurta sarı sürün. İsterseniz susam da serpebilirsiniz.

  8. Kızgın fırında altı üstü pembeleşene kadar pişirin demiş tarifin Leman Cılızoğlu Eryılmaz, ben 180 dereceye ısıttığım fırında 20 dk pişirdim.



İşte bu kadar kolay burger ya da sandviç ekmeği yapmak.Benim için çok anı yüklü bu ekmekciklerde, ama biraz buruk içim.Bir daha ki gidişimde Nazilli'ye anneciğimin mutfağında yapıp anıları yad etmeliyiz.Tıpkı 10' lu yaşlarımdaki gibi bir çay sofrası hazırlayıp annem ve babamla bahçede keyfine varmalıyız anılarımızın.


Belki anne ve babamla kuramadım o sofrayı ama Adem'cimle balkonda sade bir sofrada baktık tadına burgerlerimizin. 


Köftelerin tarifi için daha önce paylaştığım hamburger köftesi tarifine tıklamanız yeterli.Ayrıca bir hamburger ekmeği tarifi de orada var bilginize.


Nasıl güzel görünüyor değil mi? Bence denemeye değer, üstelik bi koşu markete gitmenize gerek de yok bu sıcakta:) Arabayı park edip, kasa kuyruğu bekleme süresinde evde burger keyfi. Üstelik sinirlenmeden, aksine eliniz hamura her dokunduğunda biraz daha sakinleşerek.


Ve inanın bana o ilk lokmayı ağzınızda hissettiğinizde yaşadığınız mutluluk , buna değer.
Yazar HATİCE GÜLHAN ÖZ ÖZER

4 Temmuz 2017 Salı

TRİLEÇE


Bunaltıcı sıcaklarla boğuştuğumuz şu günlerde hafif bir tatlı yapmak istiyorsanız Trileçe güzel bir alternatif olabilir sizin için. Bol sütlü ve karamelli bu tarife heryerden ulaşmanız mümkün aslında ama bir de bendeki tarife bakın bakalım.

Malzemeler:

Keki için:

- 5 adet yumurta
- 3/4 su bardağı sıvı yağ
- 10 çorba kaşığı toz şeker
- 5 çorba kaşığı irmik
- 10 çorba kaşığı un
- 1 paket kabartma tozu
- 1 adet vanilya çubuğu veya 10 ml vanilya ekstratı

Sütlü sos için:

- 4 su bardağı süt ( orjinal tarif için bu miktarın inek, keçi ve manda sütlerinin karışımı olması gerekiyormuş bilginize)
- 200 ml krema
- 3 çorba kaşığı pudra şekeri

Karamel sos için:

- 225 gr su
- 315 gr toz şeker
- 200 gr krema


Yapılışı



  1. Kek için yumurta beyazları ve şekeri krema kıvamına gelene kadar mikserle ,yüksek devirde çırpın.
  2. Yumurta sarılarını teker teker ekleyerek çırpmaya devam edin.
  3. Sıvı yağ ve vanilya ekstratını ekleyin.
  4. Ayrı bir kapta karıştırmış olduğunuz un, irmik ve kabartma tozunu yumurtalı karışıma ekleyerek düşük devirde çırpın.
  5. Keki pişireceğiniz kalıbı ( ben büyük boy bir dikdörtgen borcam kullandım ) tereyağı ile yağladıktan sonra hamuru düzgün bir şekilde yayın.
  6. Önceden 175 dereceye ısıtılmış fırında 30 dk pişirin.
  7. Kek pişerken sosu için 4 bardak soğuk süt, 200 ml krema ve 3 çorba kaşığı pudra şekerini mikserle köpürene kadar çırpın.
  8. Kek hafif ılıdığında pişirdiğiniz kalıbın içinde istediğiniz büyüklükte dilimleyin ve kürdan yardımıyla delikler açın.
  9. Sütlü sosu kekin üzerine dökün.Kek sosu tamamen çeken kadar bekleyin.Siz de bu sırada karameli hazırlayabilirsiniz.
  10. Karamel için; Su ve şekeri derin ve tabanı kalın bir tencereye alıp, orta ateşte yanan ocağa yerleştirin.Devamlı karıştırarak şekerin erimesini sağlayın.Şeker eriyince arada karıştırmaya devam etmelisiniz.
  11. Şeker bu sürede yavaş yavaş renk değiştirecektir.Önce altın sarısı bir renge gelen şeker hızla kahverengileşmeye başlayacak.Burada dikkat etmeniz gereken nokta şekeri yakmamak olacak.Bunu göz kararı anlayamazsanız bir şeker termometresine ihtiyacınız olacaktır ki 165-170 dereye ulaştığında şeker kahverengileşmiş ve istediğimiz kıvama gelmiş olacaktır.
  12. Koyulaşan şekerin altını kısın , çok yavaş ve azar azar kremayı ilave edin.Kremayı eklediğinizde hızla kabaracaktır.Bu nedenle az miktarda krema eklemeniz sağlıklı olacaktır.
  13. Tüm kremayı eklediniz ve köpürme durduysa ocağı kapatıp , karameli ılımaya bırakabilirsiniz.
  14. Karamel sos ılıdığında trileçenin üzerini kaplayabilirsiniz.
  15. Buzdolabına kaldırdığınız trileçeyi soğuduğunda servis yapabilirsiniz.Ben 1 gün sonra servis yapmayı tercih ediyorum.


Sizde sıcaklara inat tatlı diyenlerdenseniz trileçe tam size göre; yumuşacık, serin ve karamelli...ımmm nefis:) 

Tatlı tatlı, serin serin, lezzeti bol bir hafta olsun:)
Yazar H.GÜLHAN ÖZ ÖZER 
caferengigul.blogspot.com

19 Haziran 2017 Pazartesi

FIRINDA KIYMALI PAZI


Başlığın altında yemeğin resmi olmalıydı sanki. Ama olmadı:) Bu güzeller güzeli kaktüs çiçekleri aklımı çeldi ve geldi kondu sayfanın en başına.Bir gün ömürleri, kısacık.Bu sefer onları açtıkları andan itibaren izleyebildim.Önceki senelerde işlerimin yoğunluğu nedeniyle kapandıkları zaman farkederdim onları "ah yine kaçırdım" diye iç geçirerek.


Aslında ne çok şeyi ıskalıyoruz şu kısacık hayatlarımızda ve ne çok şeyi erteliyoruz daha sonra yapmak üzere.Oysa öyle anlık ki hayat, farkedip kafayı kaldırmanın zamanı geldi de geçiyor bile.Bir günlük ömrü olan bu güzelliği burnun dibinde görmemek ...


Durup, derin bir nefes alıp toprağın kokusunu tüm hücrelerinde hissetmek, doğayı dinlemek, sevdiklerinin gözünün içine bakmak dururken bir koşturmacanın içinde hapsolup kendimizi kaybediyoruz.Ne için, daha iyi bir yaşam standardı yakalamak için.Ne kadar da ironik; daha iyi koşullara sahip olmak için  yaşamayı ıskalıyoruz . 

11 Haziran'da 1 yaş daha alarak 40' a 1 kalan ömrümde kendime şöyle diyorum ; hayatı ıskalama, bırak o bitmez hesapları ve anın tadını çıkar. Ne diyor Hasret Gültekin, Zülfü Livaneli'nin sözleriyle ( https://www.youtube.com/watch?v=ITMK1FsDCyA )

"bir insan ömrünü neye vermeli
harcanıp gidiyor ömür dediğin
yolda kalan da bir yürüyen de bir
harcanıp gidiyor ömür dediğin"



Kaktüs çiçeği ya da kelebeğin ömrü kadar kısa olmasa da hayatlarımız; onları gözden kaçırmayacak kadar değerli .Bu hayat bizim için verilmiş en değerli hediye, her anının kıymetini bilmek ve hakkını vererek yaşamak boynumuzun borcu.

Ah bu çiçekler neler söyletti bana neler. Oysa şuraya bir tarif bırakıp çıkacaktım ben, önce güzellikleriyle sayfa başını aldılar sonrada resmen tüm yazıya müdahil oldular.


Şu fotoyu buraya iliştirdim mi tarife geçiş yapabilirim artık.Lezzet dergisinin bir sayısından bu fırında kıymalı pazı. Ama dergide adı ya da ölçüleri farklı olabilir, epey zaman geçti üzerinden ben yapalı.Şimdi kendi aldığım notlara göre yazacağım bloga. Çok beğenilmişti , burada kesinlikle bulunmalı.

Malzemeler
- 2 demet pazı
- 1 adet soğan
- 4- 5 adet patates ( büyük )
- 150 gr kıyma
- 2 diş sarımsak
- zeytinyağı
- tuz
- karabiber
- pul biber

Üzeri için:
- 1 su bardağı süt
- 1 yumurta
- 1/2 çay kaşığı rende muskat
- 1-2 su bardağı rendelenmiş kaşar peyniri


Yapılışı
  1. Patatesleri haşlamaya bırakın.Ama biraz dirice kalacaklar unutmayın.
  2. Soğanı ve sarımsağı yemeklik doğrayarak zeytinyağında kavurun.
  3. Kıymayı ekleyin ve rengi değişene kadar kavurun.
  4. Yıkayıp , doğradığınız pazıları kıymalı harca ekleyin ve 2-3 dk kavurun.Baharatları ekleyip ocaktan alın.
  5. Hafif diri kalacak şekilde haşladığınız patatesleri soyup , 1/2 cm kalınlığında dilimleyin.Fırın kabının tabanını patateslerle kaplayın ve üzerine pazılı karışımın yarısını yayın.Üzerine tekrar dilimlemiş olduğunuz patatesleri dizin ve kalan pazılı karışımı yayın.En üstü de patates dilimleriyle kaplayın.
  6. Süt, yumurta ve muskat rendesini bir kasede çırpıp patateslerin üzerine gezdirin.Üstüne kaşar peynirlerini serpiştirin.
  7. Önceden 200 dereceye ısıtılmış fırında 20 dk pişirin.Afiyetle tüketin.
Yazar H.GÜLHAN ÖZ ÖZER

14 Haziran 2017 Çarşamba

DENİZ BÖRÜLCESİ SALATASI


Oldukça iddialı bir bitki kendileri, dik başlı ve mağrur :)) Herkesler sevmeyebilir onu ve birçok evde yapılmaz kendileri.Ama Ege'liler bilir ve doğru hazırlanırsa sevmemek için bir neden yoktur.Hatta ve hatta parmakları yemek garantidir:)


Adı üstünde deniz kenarlarında yetişirmiş kendileri, tuzlu suya dayanıklılığı oldukça yüksek ve bu yüzden kendiliğinden tuzlu.Kısacası pişirirken ve tüketirken tuz eklememelisiniz.


Üstelik bir dolu faydası var, internetten araştırıp rahatlıkla bulabilirsiniz.Ama benim için bu kadar değerli olma sebebi tadı.Üsteki foto pişmeden önceki hali.Tarifine gelince ; büyükçe bir tencerede içme suyunu kaynatın.Su kaynayınca yıkanmış olan deniz börülcelerini içine atın.Bu arada topraklı olan kök kısımlarını yıkamadan önce kesmeyi unutmayın.10 dk kadar kaynatmanız yeterli olacaktır.Ama siz yinede elinizle kontrol edin; yumuşamışsa tamamdır.Aman dikkat çok fazla haşlayıp çamur haline getirmeyin, ayıklayamazsınız.


Bu fotoğraf tam kararında haşlanmış haline aittir.Biraz ılıyınca elinize alın ve çok sıkmadan aşağı doğru tek tek çekin.Yani kılçığından ayırın.


İşte böyle :) Biraz zahmetli gibi görünse de keyifli ve sonunda ulaşacağınız lezzet için buna değer.


Deniz börülcelerinin tamamını ayıkladıktan sonra üzerine zeytinyağı ve limon suyu gezdirin. Tekrar hatırlatıyorum tuz eklemeyin.Çünkü sebze gerekli tuzu kendisinde bulunduruyor. 


Arzunuza ve hazırlamış olduğunuz börülce miktarına göre rendelenmiş sarımsak da eklediyseniz muhteşem salatanız damaklarınızı şenlendirmek için hazırdır.Hadi çekinmeyin, gözünüzü de korkutmayın, balık restoranlarının vazgeçilmez mezesini siz de evinizin mutfağında pek ala yapabilirsiniz.Bu tarif bunun için yerini aldı burada:)


Son noktayı mevsimin gözdelerinden çileklerle bezenmiş mini bir  pasta ile koyalım mı? Çilekli pasta tadında güzel günler dileyerek , en kısa zamanda yeni yazıda görüşelim.

12 Haziran 2017 Pazartesi

SELAM

Son yazı 27 mart tarihliymiş ve ben o günden bugüne kadar bloga uğramamışım.Hala benden umudu kesmeyenleriniz var , teşekkür ederim.Hayatta hepimiz iyi ya da kötü süprizlerle karşılaşabiliyoruz ve işte o zaman hayatımızın doğal akışı hiç de alışık olmadığımız bir hal alıyor. Böyle anlarda blog sessiz kalıyor , üzgünüm. Keşke bu şekilde arada hayatı da beklemeye alabilseydik.Ama hayat hep devam ediyor, kesintisiz, tüm zorlukları ve tüm güzellikleriyle birlikte.

Şimdi yavaş yavaş hayatımı normal düzenine alma vakti.

Yazar H.GÜLHAN ÖZ ÖZER
 caferengigul.blogspot.com